Türkiye bir daha sallandı 25 Ocak 2020 Akşamın ilerleyen sessiz saatlerinde akşam yemeği hazırlığı bir yandan, bir yandan da yatsı hazırlığı ile yasini şerif ve dualarını yaparak, yarının ne olacağını bilmeden uyumaya hazırlanan masum insanlar bir anda 6.8 şiddetindeki depremin sarsıntısına yakalandılar. Bu yakalanış arkasında gözü yaşlı analar, çare arayan babalar, viran olmuş evler ve karabulutların çöküşüyle bir haykırış.
Daha Ülkemiz sınırlarımızdaki mücadele ve dışardan göçmenlerin sığınmacılarla ilgili yaraları sarılmadan bir acıyı daha yaşamak hepimiz için çok üzücü. Hayatın yaşam kıskacında hiçbir şey olmayacakmış gibi davranmaktan çok yarının ne olacağını düşünerek tedbirli olmalı ve şüphesiz ki takdiri Yüce Rabbimizdendir. İnsanlar dünya nimetlerinden yararlanırken bunların şükrünü bilmeli hiçbir zaman isyankâr olmamalı. Yaradan’a sığınıp devletimizin ve milletimizin büyüklüğü hiç zaman göz ardı edilmemelidir. Çünkü bu sefer ki felakette devlet daha tedbirli ve bilinçli olarak hemen yardıma koştu. Bunca zorluklara rağmen devlet ve halk el ele vererek acıları sarmaya devam etmektedir. Onun içindir ki Ülkemizin içinde bulunduğu şartlar göz önünde bulundurularak hareket edilmeli ve bu kış günlerinde Aziz Türk Milletinin yardım severliğine bağlılığıyla yardımlarımızı sürdürmeliyiz. Dostlarımızla sevdiklerimizle kaygı ve endişelerini paylaşmamız tabiidir.
25 Ocak 2020 Türkiye’yi yasa boğan karanlık bir akşamın ufkunun ardından, sessizliği çığlıkla
hüzünlü bir ufukla akşamın karanlığı soluk, şaşkın ve telaşlı bir koşuşturma 6.8 şiddetindeki depremle
mücadele başlamıştı. Evet bir akşam kış soğuğunun da hiç beklenmedik bir anda yakalandık. Öyle bir kükreyiş ki insanlara kıyamet alametlerinin bir vesilesiydi. O akşam insanlarımız can pazarı derdinden, ailesini, evini, işini kaybetmenin hüznündeydi. Tüm Türkiye o akşam bir acı felaketiyle çalkalandı; ve anında bütün insanlar her türlü imkanlarıyla acıyı paylaşmaya seferber olmuştu. Ta ki o an tüm dünya dahi ilk haber olarak duyurdu ve onlarda bu acıyı bizimle paylaşmaya başladılar. Türkiye’nin her zaman yapmış olduğu insani yardımlara bu sefer dış ülkeler bizim için kurtarma ekipleri, sağlık ekipleri ve ihtiyaç yardımlarıyla seferber oldular .
Hiç şüphesiz ki Bayburt ‘lunun olmadığı bir şehir düşünülemez. Yıllardır yaşanan Doğunun ağır kış şartlarından, belli olan geçim imkanlarından, geleceğe daha güvenle bakmak için en çok sevdiği yakınlarından ve doğduğu topraklardan daha iyi yaşamak için gurbet ellere gitmekti. Ama gurbet orda bu sefer acı bir feleketle haber verdi.
Cenab-ı Hak bir daha böyle acılar yaşatmaması dileğiyle ölenlere rahmet, kalanlara başsağlığı dilerken, yaralılarımıza acil şifalar dileriz.
Sözümüzü Hicrani’nin şiiriy’le bitirelim: “Erzincan Depremi olmuş, (29 Aralık 1939) kırkbin kişi ölmüş, evler yıkılmış, ocaklar sönmüş, Hicrani, hicran içinde:
“Sorulmaz hikmetin sual edeyim” diyor ve gene de soruyor;
“Sorulmaz hikmetin sual edeyim.
Söyleten sorduran sen değil misin.
Nedir bu alemi koydun tufana
Emredip attıran sen değil misin.
Nedir sersem ettin perişanları
Derdi mend eyledin gözü kanları.
Dedin ki Azrail alır canları
Can verip can alan sen değil misin.” ve
Çünkü dünya fani ölüm anidir. İrşadi Babanın bir şiiriyle anlatalım:
“Nesine güvenim yalan dünyanın
Şimdiye dek hiç kimseye kalmadı
Sedd-i İskender’e Rüste-i Zal’a
Ali gibi koç aslana kalmadı
Dünya kimse ile olmaz muttasıl
Server-i Huda’dır evlad-ı Resul
Onlardan öğrendik erkanı usul
Hasan, Hüseyin civana kalmadı
İrşadi der bu dert böyle nuş eyle
Böyle kuruldu herşeyi hoş eyle
Çok zenginlerin kanat çaldı yoruldu
Bu dünya ya gelen gitti kalmadı “
Nahit İMAÇ