BİR ÖĞRETMENİN GÜNLÜĞÜNDEN “ÖĞRETMEN” (Ali Kemal TEMUÇİN)’ in kaleminden

BİR ÖĞRETMENİN GÜNLÜĞÜNDEN “ÖĞRETMEN” (Ali Kemal TEMUÇİN)’ in kaleminden Öğretmener günü dolayısıyla Bayburt’un yetiştirdiği değerli eğitimci yazar Ali Kemal TEMUÇİN’in kaleminden öğretmenlik anılarını kitaplaştırdığı eser öğretmenlerimiz için güzel bir yol gösterici niteliğindedir. O zamanlar ki şartlarda Bayburt’ta ortaokuldan başka bir okul yoktu. Oysa okumak istiyordu, annesine sözü vardı, bütün olumsuzluklara rağmen mücadeleci ve kararlı tavırlarıyla o zaman ki Gümüşhane de yatılı okullu kazanarak okumaya başladı. Yatılı okullardaki okuma şartları, elverişsiz imkanlar, ekonomik sıkıntılarla beraber sosyal etkinliklere katılım ve birlikte mücadele ederek o zamanın öğretmenlerinin kuralcı, disiplinli ve otoriter birer eğitimci oluşu da ayrı bir faktördü. Nihayet Gümüşhane Öğretmen Okulu ile başlayan serüven Düziçi öğretmen Okulunu bitirmekle öğretmenlik hayatına başlar. Hayatının okul dönemi Öğretmenlik hayatının 45 yıla sığdıran Sayın Ali Kemal TEMUÇİN için dönemin zor şartlarında öğretmen Enstitülerinin önemini de anlatmaktadır. Sayın Ali Kemal TEMUÇİN’in “Öğretmen” adlı eserde anıları, gerçekler ve öneriler bölümü ile yaşadığı, karşılaştığı zorlukları, yaptığı mücadeleleri, o zaman ki siyasi olaylarını içerisindeki mücadelesi, görev yaptığı yerlerdeki coğrafi ve sıkıntılı süreçleri, bugüne kadar eğitim camiasındaki acı tatlı anıları anlatmaktadır. Bugünkü şartlarla karşılaştırılırsa günümüz öğretmenleri çok şanslı görülmekte olsa da, günümüz eğitimi ise bilişim ve teknoloji üzerine odaklanmıştır. Onun için yeniçağda teknolojiyi artık herkes kullandığından bütün bilgi erişimine rahat ulaşılmaktadır. Burada kendilerini yenilemek, araştırmak, geliştirmek adına daha çok çalışmak gerekiyor, çünkü öğretmen öğrencilerinden bir adım daha önde olmak zorundadır. Öğretmenlerimiz yeni eğitim ve öğretimde çağımızın bilgi ve teknolojisi ile daha iler seviyeye çıkarmaktır. “Öğretmen öncelikle, öğretmen olmanın bilincini içselleştirmelidir. Bu bilinç çağdaşlığı, bilimselliği, araştırmacılığı, öz eleştiriyi, sevgiyi gerektirir. Öğretmen, bu özellikleriyle öğrencilerini kendisine bağlamalıdır. Öğrencilerinin hayranlığını, bu özelikleriyle kazanmalıdır. Öyleyse öğretmen yetiştiren kurumlar öğrencilerinin öncelikle bu davranış ve özelliklerle donanmasını sağlamalıdır. Bu özellikleri kazanan öğretmen, bilgi eksikliklerini görme ve bu eksiklikleri tamamlama ortamını kendince de oluşturabilir. Öğretmence davranışın olmazsa olmazı adalettir, ayrımcılıktan kaçınmaktır, sevgisini eşit dağıtmaktır, kinden uzak durmaktır…” S.99 Ayrıca kitabın önsözünde şöyle anlatır: ‘Öğretmen’ adlı kitabın önsözünde şu ifadeler yer alıyor.“Bu kitap, tüm öğretmenler; çocuklarını büyük umutlarla okullara gönderen ana/babalar için, onların okuması için yazılmıştır. Bu kitap, Milli Eğitim’de yaşanan, ancak “söylenmeyen”, “söylenemeyen”lerin anlatıldığı -bir bakıma- Milli Eğitim’in “kara kitabı”dır! Bu kitap, Ali Kemal Temuçin’in 45 yılını –“ama”sız, “fakat”sız, “beklentisiz”- verdiği Milli Eğitim yaşanmışlığında edindiği çevre, dostluklar, doyumlar ve de güzelliklere gönül borcunun karşılığıdır. Çalıştığım yıllarda gözlemlediğim, yaşadığım eğitim/öğretim gerçeklerini; edindiğim deneyimleri, hiçbir kısıtlamaya, sıradanlaştırmaya, örtmeye/sırlamaya ve de duygu sömürüsüne yer vermeden anlatmaya çalıştım. Güttüğüm tek amacım var: Bu kitabın hedef kitleme ulaşmasını sağlamak… Genç öğretmenlere ve çocuklarını okutan ana/babalara Türk Milli Eğitimi’nde yaşanan kimi gerçekleri anlatmak. Salt anlatmak değil, “eğitimimizdeki cilalanmışlılığın” altındakini göstermeye çalışmak. Bununla da yetinmeyerek; yeri geldiğinde –ve becerebildiğim kadarıyla- çözüm önerileri sunmak… Her zaman ve her ortamda dillendirdiğim bir şey var: Eğitimimiz giderek ulusallıktan, bilimsellikten, çağdaşlıktan uzaklaşıyor. Öğrencilerimizin uluslararası değerlendirmelerdeki sırası, yuvarlandıkça büyüyen kartopu gibi tepetaklak gidiyor. İşin acı yanı, başımızdakiler bu gidişi durduracak düşünceler üreteceğine, günübirlik sosyal, yönetimsel ve de politik çıkarları uğruna bu kötü gidişi ya görmezden geliyorlar ya da kendi siyasal çıkarlarına uygun göstermelik ve toplumsal kandırıkçılık içeren önlemler alıyorlar. Ancak daha acısı, eğitim/öğretim çalışanlarının bu hastalıklı durumu gidermeye yönelik girişimleri, çabaları; bu uğurda bütünleşmeleri giderek azalıyor, güdükleşiyor. Bu “daha da acı”nın bir ayağı da “veli” dediğimiz ana/babaların tutumu! Çoğu için önemli olan “çocuğunun iyi notlar alıp “teşekkür” ya da “takdirname” kazanması! Aldığı eğitim ve verilen öğretimin içeriği, niteliği umurlarında bile değil! Herkesin gördüğü ya da sezdiği bu olumsuzluklar ne yazık ki yeterince irdelenip soruşturulmuyor. Sorunun “nedenleri/niçinleri”ni ortaya koyup çözüm üretme yollarını açacak bilimsel ve cesur atılımlar yok! Arada sırada dillendirme çabasına girişenler de ceberut yöntemlerle bastırılıyor, susturuluyor. Sonuçta gençlerimizin, çocuklarımızın daha da acısı ulusumuzun geleceği giderek ve hızla bir bilinmezliğe, karanlığa sürükleniyor. Bu söylediklerimin somut bir kanıtı var: gençlerimizin birçoğu yurt dışında eğitim almayı, oralarda iş edinmeyi düşünüyor! Bunun sonucu, ülkemizin yaşadığı “beyin göçü”, yurtseverlerin yüreğindeki en acı veren kıymıktır. İşte tüm bu sorunları yaşadım, izledim ve bir öğretmen olarak bu sorunları dert edindim. Kesin olan şu ki ulusal eğitimimizin dev gibi sorunları var. Bu sorunlar bireysel çabalarla çözülemez. Kitlesel bilinçlenmenin yönlendireceği sivil toplum kuruluşları, ana/babalar ve eğitim çalışanlarının örgütlü, inançlı, uzun vadelerle belirlenmiş programlar doğrultusunda girişecekleri sosyal ve politik çabalarla gerçekleşir. Bu çabalar ne zaman köklü ve toplumca benimsenmiş reformlara dönüşürse “ulusal eğitimimiz” o zaman –çok uzaklarda da olsa- bir umut ışığı görür. Bu kitabın amacı da o “umut ışığı”nın görünmesine naçizane katkı sağlamak. Yeri gelmişken, anılarıma ortam oluşturarak bu yapıtın ortaya çıkmasını sağlayan öğrencilerime ve onların ana/babalarına; birlikte olduğum ve çalıştığım –hademesinden müdürüne değin- tüm çalışma arkadaşlarıma; yapıtta yer alan anılarla ilgili olarak ulaşıp görüş sorduklarımdan, içtenlikli açıklamalar ve yönlendirmeler yapan dostlarıma yürekten sağ olun diyorum. Ancak, yapıtı baştan sona değin özenle okuyarak gerekli uyarıları, eleştirileri ve yönlendirmeleri –nesnel olarak- yapan değerli arkadaşım şair ve yazar Yahya Akengin’e çok şey borçlu olduğumu belirtmeden geçemeyeceğim.”
YORUM EKLE