"Muhsin Yazıcıoğlu hepimizin gönlünde bir yıldızdı"

Büyük Birlik Partisi Bayburt İl Başkanı Mehmed Cihad Eryılmaz, Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefatının 10. yılında bir yazılı açıklama yayınladı.

"Muhsin Yazıcıoğlu hepimizin gönlünde bir yıldızdı"

Eryılmaz, Muhsin Yazıcıoğlu'nun resmi söylemde bir siyaset adamı diye anıldığını fakat bu tanımlamanın onu ifade etmekte çok yavan ve yetersiz kaldığını ifade ederek, "Onun hayatına baktığımızda zaten bunu rahatlıkla görüyoruz. Günümüz siyaset anlayışı ile uzaktan yakından bir benzerliği olmadı. Onun inandığı bir dava vardı ve bu davası için hayatını adamışlığı vardı" dedi.

Eryılmaz şu açıklamayı yaptı: 


 En karanlık dönemlerde bile ışık ve güven veren bir ülkü yıldızı… Bütün ülkücülerin bir gözü hep onda oldu. 1970’li yılların sonunda komünist saldırılar altındayken, Mamak askeri cezaevindeyken, dışarıya çıktığında, hatta MÇP’den ayrıldığında ve BBP’yi kurduktan sonra inançla ve azimle verdiği mücadelede. En kızgın olanların bile göz ucu hep onda oldu.      

Belki içimizden kızdık, dışımızdan eleştirdik ama onu hep sevdik. Çok sevdik ama sevgimizi sağlığında gösteremedik. Hâlbuki o herkese sevgiyle yaklaştı. Sevgisini her daim hissettirdi. Gözlerinin içinden hep bir samimiyet ve güven duygusu yansıttı. Yanına her gelen bunu hissederdi. Belki ne olduğunu anlayamazdı ama yanından çıktıktan sonra ona karşı farklı duygular hissederdi. Kaza haberi ve sonrasında ortaya çıkan sevgi seli zaten bunu gösteriyor. 

Muhsin Yazıcıoğlu resmi söylemde bir siyaset adamı diye anılıyor. Ama ben bu tanımlamanın onu ifade etmekte çok yavan ve yetersiz kaldığını düşünüyorum. Onun hayatına baktığımızda zaten bunu rahatlıkla görüyoruz. Günümüz siyaset anlayışı ile uzaktan yakından bir benzerliği olmadı. Onun inandığı bir dava vardı ve bu davası için hayatını adamışlığı vardı. Dolayısıyla davasının gerektirdiği erdemli davranışları ne pahasına olursa olsun sürdürmekten geri durmadı. Tıpkı bir ülkücü gibi… Sanki Galip Erdem’in “ülkücü adayları” sıfatına layık olmak ister gibi… Son yolculuğunda artık hiç şüphe bırakmayacak şekilde “ülkücü” bir er kişi olduğunu adeta cümle âleme gösterdi. 

Ülkücülüğü bugünün siyasi bir tavrı olarak görmediğini “alperen” anlayışında zaten ortaya koyuyordu. Onun kabul ettiği “Bugünün ülkücüleri dünün alperenleri, dünün alperenleri bugünün ülkücüleri” anlayışında bir ülkücülüktü. Türkün ülküsü dün neyse, bugün de oydu. Ülkücüsü de milletinin tarihten gelen davasına sahip çıkacaktı. O da öyle yaptı ve hayatını dünün alperenlerinin yaptığı gibi, milletinin bugünkü sıkıntılarını giderecek davasına adadı ve ülkücü olarak yaşadı. Siyaset bunun içinde küçük bir cüzdü. Belki de olması gereken bu kadardı ama bunu kimse anlayamadı. 

Anlayamayanlar küçük hesaplara takılıp kaldılar. Kimisinin basireti günlük siyasetle bağlandı, kimisi şark kurnazı olarak değerlendirmeye kalktı. Basireti bağlanıp onu suçlayanlar muhtemeldir ki şu an üzgünlerdir. Gerçekten şahsi çıkar hesabı yapmadan dosdoğru bir hayat yaşayan, yolunda zig zag yapmayan, eğilip bükülmeyen, mücadele azminden zerre kadar bir şey kaybetmeyen bu dava adamının büyüklüğünü şimdi daha iyi anlayacaklarıdır. Çünkü bu insanlar samimidir. Fakat samimi olmayan kurnazlar yine kendi menfaatlerine kullanmaya devam edeceklerdir. “Son ülkücü” nitelendirmesiyle artık “ülkücülüğün” bittiğini ilan etmeye cüret edenler, acaba Muhsin Yazıcıoğlu’nun milletin gönlünde taht kurmuş olması ve gerçek bir ülkücü olarak son anına kadar dimdik durması karşısında zerre kadar utanırlar mı? Yoksa buradan da kendilerine pay mı çıkarmaya çalışırlar? 

Ülkücülük gerçekten zor. Bedel gerektirir. Ahlak gerektirir. İstikrar gerektirir. İlkeli ve tutarlı olmayı gerektirir. Sevgi ve engin bir gönül gerektirir. Elinin tersiyle menfaatleri itebilmeyi gerektirir. Gerektiğinde canını, emeğini, parasını vermeyi gerektirir. En önemlisi milletini ve milletinin fertlerini sevmeyi, benimsemeyi, önemsemeyi gerektirir. Ülkücülük bir dava adamı olmayı gerektirir. Galip Erdem rahmetli tabi ki haklıdır. Herkes ülkücü olamaz. Bugünün şartlarında bu sınavı kaç kişi geçebilir bilinmez. Ama Muhsin Yazıcıoğlu Başkanımızın bu sınavı hakkıyla verdiğine şahitlik ederiz. 

Toprağa verilirken ortaya çıkan Türkiye tablosu bu çilekeş gönül insanını, ülkücü Alperen’i hayallerinin bir bakıma gerçekleşmesi anlamına geliyordu. Yurt genelinde düşünce ve inanç yapıları farklı milyonlarca insan ölümüne samimi şekilde üzüldü. Değişik kesimlerden on binler cenaze arabasının arkasında hüzün ve gözyaşı içinde yürüdü. İktidarıyla muhalefetiyle siyasî liderler musallada saf tuttular. İmamın mutad “hakkınızı helal ediyor musunuz?” sorusuna yüreklerinden yükselen sevgi, saygı ve özlem dolu sımsıcak duygularla verdikleri cevap dalga dalga göklere yükseldi. Umarız bu ses her şeyi hakkıyla bilen ve gören “sonsuzluğun sahibi”ne ulaşmıştır.

Hey be Muhsin Başkan; nasibinde her yıl Akif’in ve İstiklâl Marşı’nın yazılmasının anma törenlerine büyük bir coşkuyla koşup geldiğin Tacettin Dergâhı’nda metfun olmak, evliyanın maneviyatıyla komşuluk yapmak varmış.


 

BEŞİR KELLECİ


İletişim Hesapları
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER