Ya Bir Yol Bul, Ya Bir Yol Aç, Ya da Yoldan Çekil!..

"Almanya'dan bant gelmişti henüz,

Bütün ev halkı teybin başında heyecanla bekliyordu..

Adam bant kaydında, 'iyisiniz' inşallah dedi.

Bütün ev ahalisi 'iyiyiz iyiyiz' diye cevap verdi,

Adam, 'şimdilerde köye kar inmiştir' dedi,

Ev ahalisi 'indi indi' diye cevap verdi.

Son olarak adam; anasını, babasını herkesi andı ve 'kalanlara da özlemle selam ederim' dedi..

Ve kocasının yolunu hasretle gözleyen eşi, son kalanın da kendisi olduğunu çok iyi bilmekteydi ".. 11. Peron- G. Duman

Yaşanmış gurbetçi hikayelerini tüm gerçekliğiyle kaleme alan yazar Gökhan Duman, yine 11. Peron kitabında şöyle anlatıyordu; "Anadolu'da bavullar hep kolay kapanır. .

Birkaç parça kıyafet, iğne oyalı beyaz bir havlu, eşi ve çocuğuyla yan yana durduğu eski bir fotoğraf çerçevesidir bavullara konulan...

Kendi hafif, gam yükü ağır olan bavullar, Anadolu'dan Avrupa'ya umudu, hasreti ve özlemi taşırlar..

İnsanların bin bir ümitle yola koyulduğu fakat zamanla gurbetin soğuk yüzünün tüm gerçekliğiyle hissedildiği uzun bir yolculuktur 'gurbetçi' olmak…

Oraya gidip, 'oralı' olamayıp 'öteki' olmak; buraya gelip 'buralı' olamayıp 'yabancı' kalmak…

Bir yanının gurbet, öbür yanının memleket olduğu bir arafta, o hayatı yaşamak"..

Sadece Avrupa’ya değildi göçün yönü elbette..

Yine o günlerde de kırsaldan büyük kentlere doğru göç akınları da yaşanmaktaydı fazlasıyla..

Hikayelerini dinlediğinizde herkesin kendince haklı bir nedeni bulunmaktaydı..

Göç, kimine göre zaruri bir durum iken, kimine göre memuriyet, işsizlik veya iyi yaşam koşullarından faydalanma düşüncesiyle gerçekleşmekteydi genellikle..

Göç, geçmişte olduğu gibi yine günümüzde de özellikle küçük şehirlerden yurt dışına veya büyük kentlere doğru son sürat devam etmekte..

Gerçekçi olmak gerekirse göç meselesi sadece şehrimizin değil Anadolu’da birçok küçük kentin en temel sorunu haline gelmiştir...

Bu konuda küçük şehirlerimizin kötü talihi de, bu olsa gerek..

Fakat küçük olmaktan daha kötü bir şey var ki, oda; en küçük olmaktır…

Maalesef biz en küçüğüyüz yaşadığımız coğrafya üzerinde..

Neydi insanımızı göçe sevk eden başlıca etmenler sizce?..

En başta işsizlik değil mi?

Ekonomik gelişmelerin, doğal kaynakların, tarım alanlarının ve özellikle iş imkanlarının az olduğu bölgelerde ki insanlar, bu şartların daha iyi olduğu bölgelere göçmek mecburiyetinde kalmaktadırlar doğal olarak..

İkinci sebep ise insanların iyi yaşam koşullarına ulaşma isteğinden olsa gerek..

Büyük şehirlerde yaşam standartlarının kırsal kesimden daha iyi olması da, yine göç etme sebebi olarak sayılmaktadır genellikle..

Son etmen de memuriyet hizmeti için olsun..

Yüksek öğrenimini tamamlayıp memleketine dönen hemşerilerimizin istihdam yetersizliğinden ötürü, kamu veya özel kurum fark etmeksizin memuriyet hayatlarını farklı bir şehirde devam ettirecek olması da diğer bir etkendir..

Sıraladığımız tüm bu sebepler, İbn-i Haldun’un; “Coğrafya kaderdir.” Sözünü hatırlattı bizlere kuşkusuz..

Coğrafi özelliklerinden tutunda iklimine, ehil yöneticilerden, toplumun sosyolojik yapısına varıncaya kadar şehir olarak sabırla, bahtımıza düşeni yaşadık yıllarca..

Ama yine de yaşanan tüm bu olumsuz gelişmelere rağmen her koşulda sevdik Şehrimizi..

Memleket olarak evlere şenlik farklı bir mizaca da sahibiz ayrıca..

Fazlaca abartıp, yerli yersiz övündüğümüz hallerimiz de var kimi zamanlarda..

Dedik ya; ülkenin en küçüğü olsa da çok sevdik memleketimizi..

Asla ve kat’a hiçbir ortamda laf ettirmedik kimseye..

Lakin yine abartmaya da devam ettik bir taraftan..

Sürekli küçülsek te hiç sesimiz çıkmadı mesela..

Öyle ki bazen sessiz kalmayı dahi abarttığımız da oldu..

Nedense hep nutkumuz tutuldu böyle konularda..

Her zaman övünülecek bir şeyler de bulduk üstelik..

Bürokratlarımızla övündük mesela..

Memlekete gelip gitmeleri çok ta önemli değil hani, sadece Bayburtlu olmaları bile yeterliydi bizler için..

Yine Tarihsel kişiliklerimizle övündük..

“Biliyor musun, Dede korkut ve Bamsı Beyrek Bayburtludur “ dedik sohbet esnasında..

Bunların dışında bazen gerçek olmadığını bilsek te, bir akıllının kuyuya attığı taşın peşine de düştük..

Hemşerimiz olmasa da, çok özel kişiliklere; “aslen Bayburtludur“ yakıştırması yapmışlığımız da var..

Fazlaca sevdik, fazlaca övündük ve fazlaca abarttık yine..

En küçük olsak ta, erisek te sürekli göç versek te övündük memleketimizle ..

Çok garip değil mi?

Hem en küçüktük hem sürekli göç veriyorduk hem de çok fazla övünüyorduk..

Ve yine göçüyorduk...

Bakınız;

2018 yılında yapılan araştırmaya göre, Bayburt il kütüğüne kayıtlı olup ta; İstanbul’da 120.996 kişi, Ankara’da 15.450 kişi, Bursa’da 13.048 kişi, İzmir’de 6.263 kişi, Trabzon’da 4.158 kişi, Tekirdağ’da 3.857 kişi, Antalya’da 2505 kişi, Samsun’da 2295 kişi ve daha sayamadığımız birçok kentte, türlü nedenlerle göç eden hemşerilerimiz yaşamaktadır..

Yine 2018 yılında Bayburt’ta yaşayan ve Bayburt il kütüğüne kayıtlı olan kişi sayısı 66.228’dir.. Yani Bayburt’ta yaşayan toplam nüfusun neredeyse beşte biri Bayburtlu değildir..

Konumuz dışında farklı bir mevzu ise 31 Aralık 2018 yılı itibariyle adrese dayalı nüfus sayımı verilerine göre şehrimizin nüfusunun artması ve şehrimizin yeniden mecliste iki vekil ile temsil edilecek olmasıdır...

Maalesef her hangi bir tedbir alınmazsa bu sevincimiz de yarım kalacak ve milletvekili sayımızın tekrardan düşmesi muhtemel bir hal olacaktır..

Bahsettiğimiz bu olası durumun izahı da şöyledir; 30 Mart 2019 yerel seçimleri öncesi Bayburt’ta muhtar adayları ve siyasi partiler daha fazla oy alabilmek için ikamet çalışması yapmışlardı..

İkamet taşıma işlemiyle birlikte Bayburt nüfusu artmış, doğal olarak bu nüfus artışıyla birlikte de vekil sayımız da yükselmişti..

Yerel seçimin hemen ardından Bayburt’ta oy kullanan taşıma nüfusun bir bölümü yeniden ikametini yaşadığı şehre taşımıştır.. Bu nedenle herhangi bir tedbir çalışması olmaması halinde, yapılacak ilk sayımdan sonra vekil sayımızın tekrardan düşmesi de kuvvetli bir ihtimal olacaktır..

Yoksa yine bir vekille temsil edilen tek şehir mi olacağız mecliste?..

Bunun cevabını ilerleyen günlerde hep birlikte öğreneceğiz..

Yaşanan tüm olumsuz gelişmeler doğrultusunda GÖÇ meselesinin bir kez daha dillendirilmesi bizler için elzemdir diye düşündük..

Bu sebeple, konuyla alakadar olan herkese Konfüçyüs’ün öğretisi ile seslenmenin de en doğrusu olacağı kanaatindeyiz;

“ya bir yol bul,

Ya bir yol aç,

ya da yoldan çekil “….

Bir sonra ki yazımızda görüşmek üzere, esen kalın…

Köşemizin takdiri…

Stuttgart Bayburt kültür, spor ve dayanışma derneği; “Engelsiz kalpler İle Bayburt’ta Buluşalım “ projesi ile Bayburt’ta ihtiyaç sahibi engelli vatandaşlarımıza akülü ve manuel araç ve gereç teslimatını gerçekleştirmiştir.. Bizde bu vesileyle dernek başkanı Yasin AYIŞIK beyefendiyi ve yönetimini, samimi hizmetlerinden ötürü tebrik ediyor ve çalışmalarında başarılar diliyoruz…