Müze sanattır, müzeler tarihin aynasıdır. Müze sanatçının değer simgesidir, müze sanatı en önemli sanatlardandır. Geçmişin aydınlanmasına ev sahipliği yapan müzeler, 20. Yüzyılın ilk yarısına kadar eski eserlerin toplanmasına, muhafaza edilmesine ve sergilenmesine hizmet ederken, bu dönemden itibaren yeni bir yaklaşımla ele alınmaya başlanmıştır. Topluma uzaktan bakan klasik müzeciliğin durağan mekân anlayışından, kültür ünitesi ve üretim atölyesi olarak kurgulanan yaşayan çağdaş müzecilik anlayışına doğru geçişin en görkemli örneği olan Baksı Müzesi; sadece bölgeye veya ülkemize değil, tüm dünyaya mâl olmuş bir müzedir. Toplumun her kesiminde merak uyandıran kuruluş hikâyesi ve yükseldiği tepedeki ziyaretçilerine sunduğu muhteşem sanat şöleni ile adeta kültür yuvası görevini üstlenmiştir. Birçok soruna çözüm arayışında olan bu amacı kendine ilke edinen bir müzedir. Şehirden 45 km. uzakta yer alan Bayraktar Köyü’nde doğan sanatçı-akademisyen Prof. Dr. Hüsamettin Koçan, çocukluğunda babasının işten dönüşünü beklediği Çoruh Vadisi manzaralı tepeye kurduğu müzeye, köyün eski adını vererek “Baksı” demiştir. Başta sanat camiası ve tasarımcılar olmak üzere birçok gönüllünün katkısıyla yıllar geçtikçe adeta bir toplumsal sanat projesi çıkarılmış ortaya.
Peki ya bize anlatmak istedikleri ?
Tepedeki müzenin bize öğretecek çok şeyi var… Baksı Müzesi gerek mimari yapısı gerek içinde barındırdığı etnografik eserlerle geçmiş ile gelecek arasında köprü olmuş, çoktan tüm dünyanın ilgisini çeken, bunu aldığı saygın ödüllerle ve ağırladığı ziyaretçilerin günden güne artmasıyla da kanıtlayan bir kültür yuvasıdır. İçinde bulunduğu Bayraktar Köyü’nün ekonomisine, göç problemine, sanat atölyeleriyle insanlara sanatı aşılayan ve bu eserleri sergilemesine fırsat veren bir yapıdır. Ancak bununla da kalmamış Bayburt turizmine ve tanınırlığına uluslararası düzeyde katkı sağlamıştır. Baksı Müzesi, bildiğimiz müzelerden farklı olarak geleneksel ile çağdaş sanatı bir arada harmanlayarak ziyaretçilerine kültür şöleni sunmaktadır. Bölge insanına istihdam sağlayan, sanat eğitimi veren, o topraklara yaşamayı sevdiren ve bir umut yuvası olmayı amaçlamıştır. Kuruluşundan bugünlere kadar bu amacı başarıyla gerçekleştirmiştir. Müzenin öncülüğünde Bayburt merkezinde Kadın İstihdam Merkezi inşa edilecek. Bölgedeki kadınlar için önemli bir girişim niteliği taşıyacak. Üstelik tüm saydıklarımı “Özel Müze” olarak yapıyor olması ders çıkarılacak bir hadisedir. Bunlar sadece müzenin biz Bayburt halkına anlatmak istediklerinin küçük bir özeti…
Peki sizce de Bayburt’ta müze kurmak için geç kalmadık mı? Üstelik tepedeki müze gibi bir örneğimiz varken. Tarihi boyunca medeniyetlerin eşiği olmuş bu memleketin, müzeleri dolduracak arkeolojik envanteri ve sanatsal birikimi vardır. Yapılması gereken çok açık… Bayburt’a tarih ve kültürünü ziyaretçilerine anlatabileceği müzeleri kazandırabilmek ve bu müzeleri tıpkı “Baksı Müzesi” örneği gibi çeşitli sektörlerde iş istihdamı sağlayabilecek kurumsal yapıya dönüştürebilmek. Müzeler sözlüklerde yer aldığı veya bizim toplumumuzun çok büyük bir kısmının ve özellikle sorumluluk taşıyan yöneticilerimizin zannettiği gibi bir sürü eşyanın yer aldığı binalar değil, topluma gelecek yaratmak için faydalanılacak birikimlerin topluca bulunduğu, belgelerin toplandığı, toplumsal eğitim ve araştırma kurumlarıdır. Müzeler, bu merak ve araştırma duygusunu körükleyen, kişisel eğitime dolayısıyla toplumsal eğitime katkıda bulunan kurumlardır. Ben ve benim gibi kültüre ve ülkemizin gelecekte var olmasına önem verenler, sesimizi yükseltmeye mecburuz. Ben sesimi yükselttikçe beni duyan ve anlayanlarında sesi yükselecek ve benim gibi düşünenlerin hayali gerçek olacak. Sözlerime ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözüyle son vermek istiyorum;
“Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür!”
Bir sonraki yazımda buluşmak üzere, hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
Basarilarinin devamini diliyorum kardesim Allah yolunu acik etsin